İki binli yıllar sonrasında, yığınların televizyon karşısına yayılıp da, uykudan körleşmiş gözlerle izledikleri Cennet Mahallesi (2004), Şöhret (2005- 2006), Acı  Hayat (2005), Taşa Yazılan Aşk (2006),  Hatırla Sevgili (2006), Sıla (2006), İki Aile (2006), Köprü (2006), Demir Leblebi (2007), Ölümsüz Kahramanlar (2007), Yaban Gülleri (2008), Aman Annem Görmesin (2008), Kollama (2008), Dur Yolcu (2008), Geniş Aile (2009), Muhteşem Yüzyıl (2013), Küçük Gelin (2013-2014-2015) gibi dizilerde, Diyet (2006), Bir Küp Altın (2013), İstanbul Efsaneleri (2013), Cimri ile Cömert (2013) gibi televizyon için çekilmiş filmlerde tanıdıkları, sinema dünyasında ise Cennet (2007), Bir Medeniyet Rüyası (2010), Barınak (2012), Masal (2015), Yücel’in Çiçekleri ((2018) gibi sinema filmlerinde aşina oldukları Yusuf Ekşi’yle güneşli bir bahar günü, Üsküdar’da alçakgönüllü bir kahvede buluştuğumuzda sevinçli bir telaş içindeydi kendisi. Sayısız yaşanmışlıkla dopdolu gözlerine derince baktığımda da, başını öne eğmişti deneyimli oyuncu/tiyatrocu, anlatacakları biraz hüzünlüydü galiba.

1957 yılında Zonguldak’ta doğan Ekşi’nin sanatla tanışması, sanat müziğiyle gerçekleşir. Ben İmam Hatip’teydim. İmam Hatip’ten firar etmiştim ama. Okul yıllarım çok maceralı geçti. Erenköy’deki okulun imtihanlarını kazanmıştım ancak oraya da devam etmemiştim. Sesim çok güzeldi benim. Ancak söylemediğim için kötüleşti, geçen seneler içinde. Ses, şarkı söyledikçe güzelleşir çünkü. İsmail Hakkı Üstünkaya ve Udi Kadri Şençalardan dersler aldım, henüz bıyıklarım terlemediği yıllarda. İsmail Hakkı’nın Taksim Talimhane’de en üst katta dairesi vardı, çiçeklerle doluydu. Aksaray’dan gelip ders alıyordum. Maddi nedenlerden dolayı uzun sürmedi bu. Ailem de yardımcı olamadığı için hem öğrencilik, hem müzik derslerini bir arada götüremedim.

Sanat müziğine olan sevdasına devam edemeyen Ekşi, bir sanat dalıyla ilgilenme arayışından asla pes etmez ve Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ne yönelir 1970’lerin ortasına doğru. “Bir sanatla ilgilenmem lazım, neyle ilgileneyim?” derken, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ne düştü yolum. Bir arkadaşım tiyatro kurslarına gidiyordu orada. “Tamam,” dedim, “ben de geliyorum.” İlk tiyatro deneyimi ve eğitimim Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde oldu. Kendimi tiyatrocu kimliğine büründürmeye çalışıyordum. Daha 16-17 yaşındaydım.

Sonrasında Üsküdar’a taşındık. Üsküdar Evlendirme Müdürlüğü Halk Evi olmuştu. Bu halk evinde tiyatro yaptık, oyunlar oynadık. Bağlama çalmayı öğrendim burada. Hem saz dersi, hem tiyatro dersi aldım. Sonrasında gruplar kurduk abilerimizle. İstanbul içinde çalıştık, turnelere gittik. Ayrıca bir tiyatro kurmaya da kalktık üstelik. Ama koşullar çok zordu, acımasızdı, ekonomik gücümüz yoktu. Yürümedi haliyle…

Ekşi, hayatındaki dönüm noktalarından biri olan İhsan Yüce ile tanışmasını anlatırken, anılara dalan hüzünlü bir ses tonuyla aktarıyor. İhsan Abi ile tanışmam önemliydi. Yığınla filmde oynamış, sayısız senaryo yazmıştı İhsan abi. Hem de en büyük şirketlerle çalışmıştı, Arzu Film’in değişmeziydi, söz gelimi. Üsküdarlı olduğu için tiyatro provalarında bize çok yardımcı oldu. Oynayacağımız mekanları o bulurdu. Buralarda yapardık provalarımızı…

İhsan Abi’ye yalvarırdım. “Beni filmlerinde oynat, bana da rol ver,” derdim. “Oğlum sana rol verirsem, alışırsın sonra da artistim diye gidersin, ortalıkta aç kalırsın,” demişti. “Abi evleneceğim, yapma etme rol ayarla,” dedim bir gün. “Sen iyi bir çocuksun. Git para kazan. Akıllı adam para kazanır, akılsız adam da sanatla uğraşır. Akıllı adamın işi değildir sanatla uğraşmak. Hadi tiyatrocu oldun, ne yapacaksın,” dedi. “Para kazanacağım, araba alacağım, ev alacağım,” dediğim an hiç unutmuyorum: “Neler saçmalıyorsun? Ben tiyatro oyunları yazıyorum, tiyatrolarda oynuyorum, film senaryoları yazıyorum, filmlerde oynuyorum. Ama kiramı bile ödeyemiyorum. Alacaklılarım kapımda birikti,” diye ekledi bir gün. Durum böyleyse, ben bu işi yapmam diye düşündüm. 1976-1977 yılları bu sözünü ettiğim hatıralar. Yaşımı büyüttüm, askere gittim. Terhis olduğumda, tekrar eski arkadaşlarımı buldum. Yeniden tiyatroya döndüm. Sonra da evlendim. Para kazanamadım. Yine gittim İhsan Abi’ye, derdimi anlattım. Aynı şekilde yeniden “Git para kazan,” dedi.

Sanatçı, tiyatro dünyasında başlangıçta gelir elde etmenin zor olduğunu dile getiriyor. Ancak, turnelere çıktıklarında bağlantılı işlerle birlikte gelir sağladıklarını ve bu şekilde sürekli oyunlar sahnelediklerini belirtiyor. “Tiyatrodan başlangıçta para kazanamasam da, sonrası o kadar tatsız olmadı. Turnelere çıkınca bağlantılı işler oluyordu. Hiç durmadan gidip oynuyorduk, cebimize para giriyordu. İstanbul’da da bağlantılı işler olunca, yüzümüz gülüyordu. Ama bu kazandığımız paralar ne ev, ne de mülk alacak miktarda olmuyordu elbette…”

Ben de o zaman bir iş yapmam lazım dedim. Üniversiteye girdim, sonra ayrıldım. Para kazanmak için kitap satmaya başladım. Anadolu’nun köylerine, taşraya kitap götürdüm siparişle. Aradıkları kitapları İstanbul’daki kitapçılardan bulup satıyordum. Seksenli yıllarda, senelerce taksicilik de yaptım. İstanbul o zaman bomboştu. Trafik bugünkü gibi değildi. Oto galericiliği de yaptım para kazanmak için. Keşke herkes eğitim gördüğü alanda para kazanabilse. Hayatını idame ettirebilse. Ancak günümüzde zor bu, eskiden daha da zordu. Eğitim aldığı, gönül verdiği alanda okullu olur, okulsuz olur, insan emek vermişse o meslekten kazansın çorba parasını! Günümüzde ise teknolojiyle birlikte tiyatrodan para kazananlar televizyonda komedi türünde işler yapanlar artık. Çünkü ekran önündeler. Üzücü olan şey ise teknolojik rahatlığın özel tiyatroların önünü kesmesi. Oysa ki yıllarını tiyatro sanatına vermiş tiyatrocular var ve ne yazık ki kimse tanımıyor onları…

Ekşi, sanatın ve oyunculuğun Türkiye’deki zorlu koşullarına da değiniyor. Ülkede birçok oyuncunun iş bulamadığını ve bazılarının intihar ettiğini belirtiyor. Bu konudaki duyarsızlığa da dikkat çekiyor: “Türkiye’de yığınla oyuncu iş alamıyor. Kaç oyuncu intihar etti. Kimsenin haberi bile yok. Gençliğimde farklı işlerde çalışmasam, belki de intihar edecek duruma düşerdim. Esnaflıktan emekli oldum ben.”

Türkiye’de oyunculuğun resmi olarak bir meslek olarak kabul edilmediğini ve bu konuda hukuki bir yasanın bulunmadığını haklı bir serzenişle aktarıyor. “Türkiye’de oyunculuk diye bir meslek tanımı yok. Mesela bir arkadaşım mahkemeye gitmişti. Şundan alacağım var, diyor. Hâkim, ‘Sen ne iş yapıyorsun,’ diye soruyor. ‘Oyuncuyum,’ diyor arkadaşım. ‘Ne oyuncususun,’ diye soruyor hâkim. Sonra yasalara bakıyor, böyle bir meslekle ilişkili bir yasa yok, diyor. ‘Sen artist misin,’ diye soruyor bu kez, ‘evladım sen işçisin o halde…’

Yurtdışında sanatçılar çok korunaklı. Sendikalar çok güçlü. Her dalda sanatçılar ve çalışanlar sosyal haklarla koruma altında. Yasalar sert ve kesin. Türkiye’de ise sendika ve derneklerin gücü yok. İşlevsizler. Sigorta yapıldı gibi görünüyor. İki bilemedin üç aylık sigorta yapılıyor. Eksik ödeniyor. Bu ödenen de işçi sigortası statüsünde. Ekşi, Avrupa da sanatçı çalışmadığında oradaki sendikalar ve devlet sanatçıya ödenek ayırdığını dile getiriyor.  Sanatçı zor duruma düşürmüyor. Almanya’daki sanatçı arkadaşlarım karı-koca ‘hiç çalışmasak devlet daha iyi para veriyor,’ diyor. Avrupa’da oyuncu sağlayan dernekler ya da sendikalar yapımcılarla oyuncular arasında köprü işlevi görüyor. Böylece sinemada da, reklamlarda da, dizilerde de hep aynı kişileri görmezsiniz. Bizde ise sanki oyuncu fukaralığı var! İzleyicilere de eziyet ayrıca! Aynı hafta içinde iki ayrı dizide aynı oyuncu oynuyor. Dizi sektörü ilişki ağıyla yürüyor. Oyunculara yaşam hakkı tanınması gerekir. Ben bugün çalışmadığım takdirde aç kalmam. Bunu da İhsan Yüce’nin nasihatine borçluyum. Elinde bileziğin yani mesleğin olacak ki tiyatro veya sanattan geçim yapmayı düşünmeyeceksin.

Yeşilçam’dan gerçek bir yaşamı örnek veriyor sanatçı hüzünlü titreyen ses tonuyla: “Tugay Toksöz benim arkadaşımdı. Sinemada kimse para kazanmazken, kimsenin parası yokken onun villası vardı. Ama yedi bitirdi. Geleceğini düşünmedi. Annesinin evinde yakalandığı kanser illetinden öldü. Elinde bir mesleğin olursa, o zaman sanatçılığa soyunabilirsin. Ben böyle düşünüyorum!”

Sanatçı, “Köprü” dizisindeki rolünü de diğer rollerden ayırdığını şu şekilde dile getiriyor: Oyunculuk geçmişime baktığımda Köprü dizisinde oynadığım rolü ötekilerden ayrı tutuyorum. Çok severek oynamıştım çünkü. Erdal Beşikçioğlu ile birlikteydik. Eskişehir’de çekilmişti. Vali Recep Yazıcıoğlu’nun hayatını anlatıyordu.

Ekşi, onu oğlu gibi seven ve ona daima yol gösteren pusulası Yüce’nin cenazesinde yaşadığı hüzünlü anekdotuna da değiniyor ve büyük Şair Can Yücel ile yaşadığı anısını anlatıyor: “Can Yücel ile olan bir anımı anlatayım bu arada. 1991 yılında İhsan Yüce’nin cenazesi kalkıyordu. Can Yücel’i arabaya aldım. Mezarlığa gelmiyordu. Neden gelmediğini sordum. ‘Gelince ne olacak,’ dedi. Gömeceğiz İhsan Abi’yi dedim. ‘İnsan arkadaşını gömer mi, hiçbir arkadaşımı gömmedim ben, açıkta kalmaz ölüler,’ demişti.

Söyleşinin kapanışını yaşamında kendisine büyük katkısı olan iki kişiyi yeniden anarak yapayım diyor sanatçı: İlki babamdı. Öteki İhsan Yüce. İkisinin de lafları küpe olmuştur kulağıma, yaşamımı yönlendirmekte, iki ayağımın üstünde sapa sağlam, dimdik durmamda ikisinin de büyük yardımları olmuştur. Çok şey borçluyum onlara.

Genç sinemacılara da oyunculuk desteği veren Ekşi, Mimar Sinan Üniversitesi Sinema Bölümü talebelerinin birçok filminde de rol alır. Ayrıca onlara kamera arkası yardımlarında da bulunur. Yeni nesil sinemacılara İhsan Yüce’nin öğüdü gibi kulaklara küpe olacak sözlerini ise şöyle aktarıyor: Önce ellerine bir meslek alsınlar. Sinemaya ya da tiyatroya da doğrudan bir meslek olarak bakmasınlar. Meslek edindikten sonra sinemaya daha fazla ağırlık versinler. Çünkü oraya girdikten sonra başka iş yapamıyorsun. Bağlanıyorsun. Sinemacı olarak tanındıktan sonra başka iş yapamazsın. Aynı devlet memuru gibidir sinema ya da dizilerde rol alıp tanınan kişi. Yani diyeceğim o ki, aç kalınca pazara çıkıp limon satamaz. İzleyici görür: “Aaa adam limon satıyor.” “Aaa adam baklava satıyor,” der.

Sanat yolculuğunda yılların verdiği deneyimle çıkardığı iki dersi bir çırpıda şöyle aktarıyor: Para kazanmak için dizilerde, mesleğinizde parlamak için de sinema filmlerinde oynayacaksınız. Ekşi’nin son film projesi, 2023 yazında Tunceli’de çekilen ve yönetmenliğini Kazım Öz’ün üstlendiği “Oyuna mı Geldik”, adlı film. Henüz stüdyo aşamasında olan filmin başrol oyuncularından biri de Yeşilçam’ın unutulmaz isimlerinden “Çiçek Abbas” karakterine hayat veren İlyas Salman da yer alıyor.