Türkiye’de ise 2004’te tek haneye düşen, pandemide yüzde 14’e kadar yükselen enflasyonda, beklenmedik hızlı çıkış başladı. Mehmet Şimşek yönetimindeki yeni ekonomi yönetimi ise, 2023’teki milletvekili seçimlerinin ardından iş başına geldi ve enflasyonla mücadelede yüksek faiz ve sıkı para politikası araçlarını kullanmaya başladı. Ancak Türkiye’de yaşanan enflasyonun ekonomik gerçeklerin yanı sıra psikolojik ve sosyolojik tarafı da bulunuyor. Hal Yasası’nın hâlâ çıkmamış olması, planlı tarıma bir türlü tam olarak geçilememesi, serbest piyasa modelinin fahiş fiyat artışına dönüşmesi gibi sebeplerle fiyat düşüşü bir türlü başlayamadı. Üreticiler ve ihracatçılar ise “Enflasyonun yüzde 25’i köpük” diyerek “fırsatçılık” boyutuna dikkat çekiyor.

Ülkemizde enflasyonist ortamla birlikte yükselen fırsatçılık boyutunun nerelere vardığı, dün açıklanan bir rakamla daha gözler önüne serildi. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) rakamlarına göre; mart ayında gıda fiyatları dünya çapında yüzde 7,7 geriledi. Bazı gıda ürünlerinde fiyat düşüşleri yüzde 25’leri buldu. Hatta şubat ayında uluslararası gıda fiyatları, son 46 ayın en düşük fiyatına geriledi. Ancak aynı dönemde Türkiye’de yıllık gıda enflasyonu yüzde 70,5 artış olarak kayıtlara geçti. Ülkemizde bazı gıda ürünlerindeki yıllık fiyat artışları yüzde 300’lere kadar ulaştı. Üstelik perakende fiyatlar, üretici fiyatlarındaki artışların yüzde 46’larda kalmasına rağmen durmak bilmedi.

Geçen yıl ramazanda125 lira olan zeytinyağı, bu yıl ramazanda 350 lirayı buldu. Geçen yıl ramazanda 266 lira olan kuzu eti, bu yıl 600-700 lira bandında. Üstelik marketlerde alış fiyatı ile satış arasında tam üç kat fark var.

Enflasyonla boğuşan ülkelerden biri de İngiltere. Gıda fiyatlarında bir yılda yüzde 25’e varan artışlar yaşandığı belirtiliyor. Ancak oradaki fiyatları, pound ile çarptığımızda dahi Türkiye’deki fiyatlardan düşük olması, ülkemizde maliyet enflasyonunun değil, fırsatçılık enflasyonunun olduğunu gözler önüne seriyor.

Enflasyon beklentileri ve algısı bozulunca fiyat etiketleri de tutulamaz oldu. Zincir marketlerde, semt pazarlarında fiyatlar, maliyetlerin çok çok üzerinde arttıkça dar ve sabit gelirlinin alım gücü de azaldı. Hükûmet, alım gücü düşen memur, emekli ve asgari ücretlinin gelirini artırmaya yönelik adımlar attıkça elinde satacak ürünü bulunan bütün kesimler fiyatları kat kat artırdı. Hatta asgari ücret ya da memur maaşının artacağı beklentisi ve gerçekleşmesi ayrı ayrı fiyatlanırken, market raflarında maliyeti düşük olan eski ürünlere bile zam yapılması bir alışkanlık hâlini aldı.

 

KAYNAK: TÜRKİYE GAZETESİ