Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofis Başkanı Ali Taha Koç, etkinliğin açılışında yaptığı konuşmada, insanlığın farklı teknolojileri tarih boyunca hayatın birçok alanında kullandığını ve yeni teknolojilere eski ile kıyaslayarak adapte olmaya çalıştığını dile getirdi.

Yenilikçi teknolojilerin hayatımızda daha fazla yer edinmesiyle, 2002 yılında saniye başına 100 GB olan veri paylaşımının, 2022 yılında 150 bin GB’a ulaştığını aktaran Koç, "Bu miktarda veri yenilikçi teknolojiler ve özellikle dijitalleşme için ham madde olarak kullanıldığında ise hayatımızı sadece sosyal bakımdan değil, siyasi, kültürel, sağlık, eğitim, iş yapış şekli, habercilik ve en önemlisi mahremiyet gibi alanları da etkiledi, hatta köklü şekilde dönüştürdü." diye konuştu.

Bu dönüşümle birlikte insan hayatına birçok yeni kavram ve teknolojinin girdiğini ve bunlardan en önemli ve en sık duyulanın ise yapay zeka olduğunu dile getiren Koç, Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi olarak, başta yapay zeka olmak üzere birçok alanda somut projeler hayata geçirdiklerini söyledi.

Türkiye'de MR verilerini kullanarak hayata geçirilen Türk Beyin Projesi’ne de değinen Koç, projeyi geliştirirken hastaların sağlık verilerinin mahremiyetine büyük önem verdiklerini vurguladı.

'EN TEMEL SİBER TEHDİT GİZLİLİK VE MAHREMİYET'

Ali Taha Koç, sadece yenilikçi teknolojilerin bugününe değil, yarınına ilişkin de çalışmalar yaptıklarını belirterek, metaverse kavramına ilişkin, "İnsanların avatarları aracılığıyla dahil olduğu bir siber uzay...Sınırları belirsiz kurgusal bir dijital evren...Bu dijital evrene teknoloji devlerinin şimdiden büyük bir iştahla yaklaştığı ise artık görünen bir gerçek. Sosyal refahtan çok karlılıkla ilgilendiği bilinen bu şirketlerin, halihazırda topladıkları davranış verilerine, duyularla üretilmiş en hassas veriler de eklenmiş olacak. Metaversede oluşturdukları platformlar sayesinde, yaşamlarımız, gizli verilerimiz, diğer insanlarla olan özel ilişkilerimiz üzerinde daha önce olmadığı kadar büyük bir kontrole sahip olacaklar. Bu nedenle metaversedeki en temel siber tehdit 'gizlilik ve mahremiyet' olarak karşımıza çıkacak." değerlendirmesinde bulundu.

Bu durumu örneklerle açıklayan Koç, şunları kaydetti:

"Buna iki örnek vermem gerekirse, artık hayatımızda Meta ismiyle var olmaya karar veren teknoloji devinin, yeni tanıttığı sanal gerçeklik gözlüğünün kullanıcılarının sadece göz hareketlerini kullanarak duygularını tespit ettiği ortaya çıktı. Daha sonrasında üst düzey bir yöneticinin de bu duruma ilişkin 'kullanıcıların reklamlara nasıl tepki verdiklerini anlamaya çalışıyoruz' açıklamasına şahit olduk. Yani duygularımızı kullanarak bizlere reklam gösterecekler. Yani hala daha ciddi bir geliştirme aşamasında olan metaverse evrenlerinde, davranışsal ve anlık hareket verilerimiz dahi önemli bir kişisel veri olacak.

Duygu durumumuza göre reklamlar ile karşılaşacak ya da verdiğimiz tepkiye göre karşımıza çıkacak reklamlar farklılaşacak. Buna hazır mıyız? Daha da kötüsü bu öte-evren çağında sanal tacizlerin çok daha yıkıcı ve hissedilir etkileri olma tehlikesiyle karşı karşıyayız.

İngiltere'de bir kadın kullanıcının, yine Meta tarafından geliştirilen Horizon Worlds isimli sanal oyunda sanal avatarının sözlü ve cinsel tacize uğradığını söylemesi.. Yeni bir konsept. Sanal evrende bedensel mahremiyet ihlalinin gerçekten bir endişe olup olmadığı konusunu tartışmaya açtı. Metaversede başka ne tür suçlarla karşılaşılabilir sorusu akıllara geldiği zaman bunun cevabını bulmak için gerçek hayattaki suç türlerinin dijital ikizini düşünmek yeterli olacaktır diye düşünüyorum."

Gizlilik ve mahremiyetin en önemli sorun olduğu söz konusu evren ve tüm bu teknolojilere ilişkin de yaklaşımlarını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çok net bir şekilde ifade ettiğine dikkati çeken Koç, "Dijital varlık deposuna yakıt koyan değil, bizatihi bu aracı kullanmak isteyen vizyonumuz ve sahip olduğumuz yetkinlikler sayesinde başkalarının açtığı sanal evrenlerde değil kendi açtığımız evrenlerde yer alabilecek düzeydeyiz. Hedefimiz, bu alanda da tüketici değil tasarlayıcı, üretici, yön verici, takip eden değil takip edilen konumuna ulaşmaktır." dedi.

'ARTIK İNSANLAR VERİ ÜRETEN BİR FABRİKA'

Dijitalleşmenin ham maddesi sayabilecekleri verinin bir alt kümesi konumunda ise kişisel verilerin bulunduğunu dile getiren Koç, şunları söyledi:

"Artık her birimizin birer veri fabrikasına dönüştüğü ve bu verilerimizin sosyal platformlarda olduğu günümüzde veri mahremiyeti çok daha hayati bir konuma yükseldi. Artık insanlar veri üreten bir fabrika. Kişisel veriler alanında dünya çapındaki en önemli oluşum niteliğindeki Küresel Mahremiyet Asamblesi’nin temasında da yer aldığı üzere 'hızlı teknolojik gelişme çağında mahremiyet bir denge testi meselesi' olmuştur.

Bizler de kamunun dijitalleşme süreçlerini yönetirken, 'mahremiyet' ile 'değer üretme' arasındaki dengenin her zaman gözetilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tüm çalışmalarımızda 'Veriden Değer Üreten Türkiye' mottosuyla hareket ediyoruz. Yaptığımız tüm projelerde, kişisel verilerin sahip olduğu önemin bilincinde olarak projelerimizi geliştiriyoruz. Kişisel Verileri Koruma Kurumumuz ile her zaman yüksek bir diyalog ve koordinasyon içerisindeyiz."

Kamu kurumlarının uyması gereken Bilgi ve İletişim Güvenliği Rehberi’ni hazırlarken de dijital mahremiyete büyük önem verdiklerini kaydeden Koç, siber güvenlikte de yapay zekada da mahremiyeti olmazsa olmaz olarak gördüklerini vurguladı.

Koç, günlük hayatta etkileşime girilen akıllı cihazların kullanıcılar hakkında birçok bilgiye sahip olduklarını ifade ederek, sözlerini şöyle tamamladı:

"Bu bilgilere erişenler bizler hakkında fikir sahibi oluyorlar. Örneğin, en mahrem alanımız olan evimize girerken kullandığımız kapı zilinin artık akıllı olduğunu ama bu akıllı kapı zili uygulamasından çok sayıda kişinin en mahrem verilerinin çalınabildiğini sizlere söylesem, ne dersiniz? Bugün artık, kapı zillerinin akıllı olduğu bir çağdayız. Kapı zilini çaldığımız o bir saniyelik zaman diliminde parmak izimizden kalp ritmimize, biyometrik fotoğrafımızdan vücut sıcaklığımıza kadar birçok kişisel verimiz ele geçirilebilme riski var. Kapı zilini çaldığınızı düşünürken aslında çalınan verileriniz olabilir. Kısacası, veri çağında teknolojinin sağladığı konforun ve verimliliğin bedelini ne yazık ki mahremiyetle ödüyoruz."

'TEKNOLOJİ MAHREMİYETİ KORUYACAK ŞEKİLDE TASARLANMALIDIR'

Kişisel Verileri Koruma Kurumu (KVKK) Başkanı Prof. Dr. Faruk Bilir ise Küresel Mahremiyet Asamblesi'nin, ilk toplantısını gerçekleştirdiği 1929 yılından itibaren mahremiyet ve kişisel verilerin korunması alanında öncü niteliğinde olacak çalışmalar yaptığını paydaşlar arasında iş birliğini geliştirmeyi teşvik ettiğini dile getirdi.

​​​​​​​Bugün ise Küresel Mahremiyet Asamblesi'nin 130’dan fazla üye veri koruma otoritesinin ve gözlemci kuruluşların katkıları ile gerçekleştirdiği bilgi ve tecrübe paylaşımı sayesinde alandaki lider konumunu sürdürdüğünü aktaran Bilir, KVKK'nın da 2017 yılından itibaren asamble çalışmalarına üye olarak katılım sağladığını ve uluslararası alandaki iş birliklerine son derece önem verdiğini söyledi.

'MAHREMİYETİN TEMELİNDE BİREYİN ÖZERKLİĞİ VARDIR'

Bireyin mahremiyetinin korunmasının değişen dünyanın değişmeyen bir gerçeği olduğunu dile getiren Bilir, şunları kaydetti:

"Mahremiyetin temelinde bireyin özerkliği ve kendi geleceği hakkında karar verebilme gücü vardır. Gelecekte veri koruma politikaları ne kadar insan merkezli olursa, bireyin özerkliği de o derece güçlü olacaktır. Bundan dolayı teknoloji, mahremiyeti koruyacak şekilde tasarlanmalıdır.

Bu çerçevede algoritmik karar vermenin olumlu potansiyeli fark edilirken, aynı zamanda bireyler üzerindeki risklerini veya olası olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmanın yolları aranmalıdır. Bu doğrultuda, teknoloji ve mahremiyet arasında makul bir dengenin kurulabilmesi için kişisel veri işleme esaslı teknolojiler ile mahremiyetin birlikte düşünülmesi gerektiği düşüncesinden yol çıkarak 44. Asamble’nin ana temasını, 'Bir Denge Meselesi: Hızlı Teknolojik Gelişme Çağında Mahremiyet' olarak ilan ettik."