Tarım ve Orman Bakanlığı Tarımsal Araştırma Genel Müdürü Dr. Nevzat Birişik, Türkiye’de kurulu bulunan gen bankalarının işleyişini anlattı.

Meclis İklim Değişikli-ğini Araştırma Komisyonu’nda görüşülen ‘biyolojik afet’ hazırlığı, modern zamanda Nuh’un gemisini çağrıştırdı. Tarım ve Orman Bakanlığı Tarımsal Araştırma Genel Müdürü Dr. Nevzat Birişik’in 32 gen bankasının işleyişiyle alakalı anlatımları, dinozor türünün dünyaya döndürüldüğü bilim kurgu filmi Jurassic Parkı da akıllara getirdi.

BİYOLOJİK SERVET

İklim değişikliğinin radikal etkisinden ötürü günümüz canlı sayısının 3’te birinin kaybolacağını altını çizen Birişik, “Bu durumda belki çok sayıda şey telafi edilebilir ama o canlılar bir daha getirilemez. Bu nedenle bünyemizdeki 32 gen bankasıyla bütün bitkilerimizi hem açık alana dikerek hem eksi 180’de, eksi 20’de muhafaza ediyoruz. Hem genini, hem tohumunu alarak bütün şartlarda ileriki nesillere biyolojik servetimizi devrediyoruz. Yalova’daki seramızda 100 bin kadar geofit muhafaza ediliyor. Ayrıca laboratuvar içerisinde var. Bunlar bu ülkenin biyolojik serveti” ifadesini kullandı.

TÜMÜNÜN YEDEĞİ ALINIYOR

Çoğunlukla Ankara ve İzmir’deki gen bankalarının bilindiğini altını çizen Birişik, “Aslında aslında 32 gen bankamız var. Bunlarda hayvan, balıkve mikroorganizma dahi var. Küçükbaş, büyükbaşta marjinal şartlarda yaşayabilecek hayvan ırklarımızı kayıt altına aldık. Özellikle 2030’da 2040’da iklimde bunların performansı nasıl olur konusunu hayvancılık enstitülerimizde çalışıyoruz. Olası bir felaket durumunda herhangi bir canlı türünün kaybolmaması amacıyla bütününün yedeğini en ileri teknolojiyle milli botanik bahçesinin altında yine yapacağız, altyapılarımız kurulu vaziyette. Çünkü bütün servetimizi harcasak bile bir koyun, bir keçi, bir tohum ya da bir böcek var edemiyoruz” ifadelerini kullandı.

48 ENDEMİK TÜR YOK OLMA TEHLİKESİ İLE KARŞI KARŞIYA

Türkiye’de güçlü bir biyolojik çeşitliliğin bulunduğunu kaydeden Birişik, bunların tehdit altında bulunduğunu söyledi. Göller Bölgesi’ndeki 900 endemik türün 48’inin yok olma tehditliyle karşı karşıya kaldığının altını çizen Birişik, “Geofitler deniler soğanlı bitkiler çok mühim tıpta, tabiatdaki diğer çok sayıda döngüde. Bunlar da maalesef kış yağışlarının azalması ve kış sıcaklığının yükselmesinden ötürü negatif etkilenmekte. Bozkır ekosistemleri ve gibi çok sayıda ekosistem maalesef azalıyor” şeklinde konuştu.

‘TÜRKİYE TOHUMDA DIŞA BAĞIMLI DEĞİL’

Türkiye’de kullanılan tohumların çok büyük kısmının, bilhassa hububatta yüzde 100, baklagilde yüzde 100, yem bitkilerinde büyük oranda Türkiye’nin tohumları bulunduğunu bildiren Nevzat Birişik, bunları söyledi: “Türkiye’de ‘sweet baby’ diye bir karpuz var. Bu bizim çeşidimiz aslında, ismi yabancı. Özellikle yazlık sebzede ve gen kaynağı bizde olmayan domates gibi ürünlerde dışa bağımlılık vardı. Ancak şu anda yüzde 60 nispetinde kendi tohumumuzdur. Türkiye yurtdışından bir adet bile tohum gelmezse -bir gram demiyorum- bütününü kendi üretebilir kapasitededir, bize yeter. Sattığımız tohum da ithal ettiğimiz tohumdan fazladır. İsrail’e tohum satıyoruz. Burada normal ticaret çerçevesinde dönen bir şey var, Türkiye tohumda dışa bağımlı değildir.”

TRAKYA’DA VERİM AZALACAK

TOPRAK ananın malzeme bulunduğunu ifade eden Nevzat Birişik, “Türkiye topraklarının verimlilik haritasını çıkarıyoruz. 50 bin örnek yalnızca ilk partide alınıyor. Toprak bozulduğunda gerçek etkisini belki 30 yıl sonra göreceğiz. Ne olup bittiğini bugünden tam olarak anlayabilmemizin amacıyla, geleceği tahmin etmek adına şunlar son derece mühim. 2050-2080 arasında incir alanlarında yeni yer bulamazsak günümüz sofralık incir üretimimizin yüzde 9 ila 14 oranında azalacağını öngörüyoruz. Sıcaklık artışlarından ötürü ayçiçeğinde yüzde 66, buğdayda yüzde 73 oranında verim azalışı olma ihtimalini öngörüyoruz Trakya’da” diye konuştu.

MARMARA’NIN İLACI MİDYE VE RÜZGÂR

Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürü Mustafa Altuğ Atalay da, Marmara’da ‘salya’ olarak bilinen kirliliğin mühim problem olduğunu anlattı. Atalay, “Bilimsel adı ‘müsilaj’ denilen bir yapı var. Planktonların ölüm sırasında çıkardıkları salgıların polimerize olmasıyla plastik gibi bir yapı kazanıyor ve su yüzeyinde katman oluşturuyor. Nedeni ise küresel ısınmaya bağlı olarak akıntıların durması ve tabii ki insanoğlunun etkisi. Bu kadar kapalı bir havuza sanayinin, kentleşmenin ve nüfusun olduğu bir yerde deşarjlar olduğu vakit bu problemle karşılaşıyoruz. Çözüm yolu; çift kabukluları (midye, istiridye, akivades, kidonya) yetiştirmek bizim alacağımız en mühim tedbirlerden bir tanesi. Deşarjları denetim etmek, fosfor ve azot atıklarını bırakmamak gerekiyor. Akıntı ve rüzgâr çıktığı zaman da tabiat bunu kendi içerisinde temizliyor” dedi.