İngiltere’de kürtaj karşıtlarını endişelendiren bir gelişme yaşandı. Avam Kamarası, kürtaj yaptıran kadınların cezalandırılmasını önleyecek yasa değişikliğini kabul etti. Üstelik karar sadece 2 oy farkla, 377’ye karşı 379 oyla alındı. Bu dar fark, ülkedeki vicdan muhasebesinin hâlâ sürdüğünü gösterse de, mevcut adım büyük bir ahlaki gerileme olarak görülüyor.
Yasa değişikliğiyle birlikte artık bir annenin, doğmamış çocuğunu öldürmesi suç sayılmayacak. “Kadının hakkı” bahanesiyle savunulan bu adım, savunmasız bebeklerin yaşam hakkını yok sayıyor. Bu tür düzenlemeler, insanın en temel hakkı olan yaşama hakkını tamamen göz ardı ediyor ve kamu vicdanını derinden yaralıyor.
Şimdi gözler Lordlar Kamarası’na çevrilmiş durumda. Her ne kadar bu kurulun yasayı doğrudan reddetme yetkisi olmasa da, halktan gelen tepkiler önemli bir baskı unsuru olabilir. Fakat eğer süreç tamamlanırsa, kürtajın sıradanlaşması ve çocuk öldürmenin meşrulaşması yönünde büyük bir kapı aralanacak.
Toplumun temeli olan aile ve hayat kutsallığı, “bireysel haklar” maskesiyle yok ediliyor. Bir canlının kalbi atarken öldürülmesine sessiz kalmak, sadece dini ve ahlaki değil, aynı zamanda insani bir felakettir. İngiltere’nin bu kararı, gelecekte benzer düzenlemelere zemin hazırlayabilir ve diğer Avrupa ülkeleri için kötü bir örnek olabilir.
Yaşamı savunan, doğmamış çocukların feryadına kulak veren herkesin bu karara karşı durması gerekiyor. Sessizlik, zulme ortak olmak demektir. Avrupa toplumları, değerlerini kaybettikçe, çöküşleri daha da hızlanıyor. Bu adım da o çöküşün yeni bir basamağı olabilir.




