Diyabetliler için sağlıklı ve dengeli beslenmeye dair genel klasik bilginin ‘sık sık ve küçük porsiyonlarla’ beslenmek şeklinde olduğunu belirten Uzm. Dr. Ferhat Çetin, “Burada amaç, uzun süreli açlık sonrasında kontrolsüzce alınan bir öğünün oluşturabileceği ani şeker dalgalanmalarından kaçınmaktır. Günlük yaşamda çoğumuzun alışkanlığı da sabah yapılan bir kahvaltı, mesai ortasına denk gelen bir öğle yemeği ve çok geç saate kalmayan bir akşam yemeği olarak şekillenmiştir. Bu sistem Ramazan orucu ile değişmekte ve gündüz aktif olunan saatlerde yeni besin girişi kısıtlanmakta, uzun bir açlık süresi sonrası ilk öğün gün batımında iftar olarak alınıp gün doğumuna yakın saatte bir sahur yemeği ile beslenme sonlandırılmaktadır. Beslenme ve uyku düzenindeki bu değişiklikler şeker metabolizması sağlam bir bireyde daha az etki gösterirken, şeker metabolizmasının bozuk olduğu, açlık ve tokluğa dair sistemik yanıtların çeşitli düzeylerde bozulduğu, şeker düşürücü etkili de olabilen ilaçların kullanıldığı diyabet hastalığı olanları daha ağır etkileyebilir.” diyor.
Yaklaşık her on kişiden biri diyabetli
Diyabetlilerin oruç tutup tutamayacağı konusunda da açıklamalarda buluna Çetin, “Yaklaşık her on kişiden birinin diyabeti olduğu düşünüldüğünde, genel geçer bir yasaklama ya da herkesi kapsayan bir önermede bulunmak yanlış olur. Bu sorunun cevabı her diyabetli için bireyseldir. Haftada üç defa diyaliz gereksinimi olan, 70 yaşında ve geçen ay kalp damar by-pass cerrahisi geçirmiş biri için oruç tutmak hayati tehlike yaratabilecek bir durumken; hiç şeker düşüklüğü olmamış, sadece diyet ve egzersizle şekerleri kontrol altında olan, otuzlarında bir diyabetli muhtemelen hiç diyabeti olmayan biri gibi rahat oruç tutabilir.” dedi.
Şeker düşmesine eğilimi yüksek olan diyabetlilerin oruç tutması sakıncalı
Diyabetlilerin oruç tutması konusundaki ana çekincenin, ağır vakalarda düşme, bilinç kaybı, beyin ve kalp hasarı riski oluşturan, tıbbi bir acil durum olan şeker düşmesi olduğunu belirten Ferhat Çetin, “Şeker düşmesi hafif vakalarda ağızdan alınan karbonhidratlarla kolaylıkla düzeltilebilecek bir durumken, ağır vakalarda kötü tıbbi sonuçlara da neden olabilir. Şeker düşmesine eğilimi yüksek olan diyabetlilerin oruç tutması sakıncalıdır. Şeker düşüklüğü açısından yüksek riskli ve çok yüksek riskli gruplar tariflenmiş olup, bu iki gruba girenlerin oruç tutması önerilmez. Çok yüksek risk grubu diyabetliler; yakın zamanda ciddi şeker düşüklüğü yaşayanlar, şeker koması sebebiyle hastanede tedavi almış olanlar, tekrarlayan şeker düşüklüğü atakları yaşayanlar, şeker düştüğünde bunu hissetmeyenler, akut olarak bir başka hastalık geçirmekte olanlar, mutlak insülin tedavisi gerektiren Tip 1 diyabeti ve gebelik diyabeti olanlar, hemodiyaliz gerektiren böbrek yetersizliği olan ya da bu sınırda takip edilenler ve ağır kalp-damar sistemi rahatsızlığı olanlardır. Yüksek risk grubu ise; şekeri kötü kontrollü ya da kontrolsüz seyreden bireyler, insülin kullanan tip 2 diyabetliler, sadece diyetle takip edilen gebeler, hafif düzeyde böbrek hastalığı olanlar, ağır fizik aktivite gerektiren mesleği olanlar, yaşlılar, yalnız yaşayanlar, bilinç ve algıyı etkileyebilecek nöro-psikiyatrik ilaç kullananlar olarak sayılabilir. Bu iki grubun dışında kalanlar, yani yaşam tarzı değişiklikleri ya da şeker düşürme riski düşük ilaç gruplarıyla takip edilen, şeker kontrolleri başarılı seyreden ve ek hastalığı olmayan diyabetliler dikkatli şeker takipleriyle oruç tutabilirler. Oruç tutmak isteyen diyabetlilerin, kullandığı ilaçların şeker düşürme riski konusunda hekimine danışarak bilgi alması elzemdir.” diyor.
Oruçlu kişi şekerini takip etmek için hangi yöntemleri kullanmalı?
Standart şeker ölçüm cihazlarıyla parmaktan şeker ölçümünün güvenle kullanılabileceğine vurgu yapan Çetin, “Bu konuda önemli bir kafa karışıklığı yaratan nokta, şeker ölçmenin dinen oruca zarar verip vermeyeceği mevzusudur. Dini otoriteler, şeker ölçmenin orucu bozmadığı konusunda hemfikirdir. Parmaktan ya da damarda kan alınarak yapılan şeker ölçme işlemi, bazı durumlarda abdesti bozabilse de oruç açısından bir sakıncası yoktur. Yeni nesil sürekli şeker ölçüm sistemi olan sensörlerin de oruç tutmaya engel olduğuna dair bir görüş yoktur.” şeklinde sözlerini sürdürdü.
Oruç tutacak olan bir diyabetli, yeme içme konusunda nelere dikkat etmeli?
Ramazan orucunda gündüz saatlerinde herhangi bir yiyecek ve içecek tüketilmediği için öğünler arasındaki saatlerin Ramazan dışındaki süreye göre oldukça uzun olduğunu belirten Dyt. Ayşe Üstün, “Öğün sayısının azalması ve susuzluk gibi durumlar diyabet yönetimini olumsuz yönde etkileyebilir. Uyku ve uyanıklık düzeni değişikliği ile rutin yemek düzeni de değişmektedir. Ramazan boyunca bazı diyabetliler sahurdan önce uyanık kalmayı tercih edebilir. Kişiler uyanık kaldığı süre boyunca yemek yeme eğiliminde olabilir ve bu da yine ihtiyacın üzerinde kalori almaya sebep olabilir. Eğer sahura kadar uyunmayacak ise kan şekerini dengeleyici, posadan zengin besinlerin tercih edilmesi önerilir. Ayrıca iftardan sonra tatlı yerine ihtiyaca göre 1-2 porsiyon taze meyve biraz kuru yemişle birlikte ara öğün olarak tüketilebilir.” diyor.
Sıvı dengesinin korunması için neler yapılmalı?
Ramazan boyunca sağlıklı bireylerden farklı olarak, diyabetli bireylerin sıvı ve elektrolit dengesi açısından daha sık sorun yaşayabileceklerini açıklayan Ayşe Üstün, “Günlük sıvı alımının kısıtlanması, kan şekeri düzeylerini olumsuz yönde etkileyen bir durumdur. Sıvı dengesinin korunabilmesi için iftar ve sahur arasında ortalama 2 litre su tüketilmesi önerilir. Ayrıca sıvı kaybını önleyebilmek adına, kafeinli ve şekerli içeceklerin minimuma indirilmesi önemlidir. Ramazan boyunca hareketsizlik ve enerji alımının artması nedeniyle kilo alımı da söz konusu olabilir. Fiziksel aktivite düzeyini artırmak isteyen diyabetlilerin şeker düşüklüğü ve sıvı kaybından korunmak için iftara yakın saatlerde değil sahura yakın saatlerde hareketini artırması önerilir. Teravih namazının uzun süre alması göz önüne alındığında yoğun egzersiz olarak değerlendirilip diyabetli bireylerin şeker düşüklüğüne karşı namazın başında veya sonunda ara öğün tüketmeleri önerilir.” dedi.
Oruç tutarken sık yapılan beslenme hataları neler?
Ramazan’da iftar ve sahur vakitlerine uymanın sağlıklı beslenebilmek için çok önemli olduğunu belirten Ayşe Üstün, “İftar saatini geciktirmek, var olan açlık süresinin daha da uzatılmasına ve dolayısıyla yemeğe başlandığında kendini durduramamaya sebep olabilir. Diyabetli birey yemeğini kısa sürede tamamladığında tokluk sinyalleri henüz gelmediği için sonraki süreçte yemeye devam etme isteği oluşabilir. Bu da mide kapasitesinin aşılmasına ve ihtiyacın üzerinde kalori alınmasına yol açabilir. Sahur vakti ile iftar vakti arasında dengeli bir süre olursa, uzamış açlık süresi biraz daha daraltılabilir. Sahur yemeğinin imsak vaktine yakın olması güne başlarken daha tok hissetmeyi artırmakla birlikte açlık hissinin yoğunlaşmasını da azaltacaktır. Ramazan boyunca iftardan sonra tatlı ve benzeri yüksek şekerli besinlerin tüketimi artabilir. Uzun saatler aç kalmanın sonunda sevilen besinlere karşı özlem olabilir. Bu besinlerin miktarı iyi ayarlanmadığında da kan şekeri yükseklikleri oluşabilir. Beslenme önerisi olarak akşam yemeğinde önce az çorba ile başlayıp bol sebze tüketmek, iftardan sonraki acıkmaların önüne geçecektir. İftar sahur arası yeme kompozisyonunun değişmesi ve şeker düşüklüğü korkusuyla daha fazla enerji alımı ağırlık artışı ve kan şekerinin yüksek seyretmesine sebep olabilir. Ramazanda ani şeker düşmeleri de özellikle insülin ve şeker düşürücü grup ilaç kullananlarda daha sık görülebilir. Bu duruma engel olmak amacıyla fazla gıda alınması ise tersine şeker yükselmesine neden olur.” şeklinde sözlerini sürdürdü.