VBKY’nin tarih kitaplığı, İngiliz tarihçi Richard Evans’ın yazdığı “Tarihin Savunusu” kitabıyla genişlemeye devam ediyor. Geçmiş kültürleri, yaşam biçimlerini, olgu ve olayları anlamamız ya da onlarla anlamlı bir irtibat kurmamız konusundaki şüphelerin yoğun olduğu bir çağda Evans, “Tarihin Savunusu”yla 20. yüzyıl tarihçiliğinin önde gelen tarih metinlerine referanslar veriyor, derin içeriği ve tarzıyla bir modern klasiğe imza atıyor. Kitap, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren postmodernist eleştirinin hedefinde olan “tarihçilik” kavramını irdeliyor. Postmodernist kuramcılar ve eleştirmenler, tarihçilerin kullandıkları kategorileri ve varsayımları yeniden düşünmeye ve mesleklerini uygulama şekillerinin doğruluğunu sorgulamaya teşvik etmeleri doğru ve yerindedir ancak postmodernizm de bir teoridir. Yani diğer teoriler gibi bir yaklaşımdır ve dolayısıyla tartışmaya açıktır. Geçmişin olaylarını, nesnel ve doğrulanabilir olarak anlatmanın imkânını sorgulayan, tarih disiplinini kurgusal olmakla itham eden yazarlar ve ekoller, 1970’lerden itibaren yaygınlaşmış, birçok profesyonel tarihçiyi de etkisi altına almıştı. Richard Evans’ın kaleme aldığı bu çalışma kapsamlı içeriği ve tarzıyla modern bir klasik olmasının yanı sıra tarih disiplininin bir savunusu olma iddiasını da taşıyor.
Kitaptan:
“Çağlar boyunca tarihçiler, doğruluğun ve gerçekliğin gerekliliği üzerinde ne denli anlaşmış olurlarsa olsunlar, bunların hangi amaçlara hizmet edeceği ve olguların ne şekilde ortaya konulacağı konusunda epey farklı görüşlere sahip olmuşlardır. Orta ve Yeni Çağlarda, pek çok tarihçi işlevini, dünyada Tanrı’nın amaçlarını ortaya koyuşunun kaydedilmesi olarak görmüştür. Olaylar meydana geliyordu, çünkü son tahlilde Tanrı öyle olmasını istiyordu; insanlık tarihi iyi ve kötü doğaüstü güçlerin oyun sahasıydı. Aydınlanma’nın rasyonalist tarihçileri bunun yerine beşerî güçlere dayanan bir tarihsel açıklama tarzı koydular, ama hâlâ yaptıkları işin ahlakî bir izah bulma işi olduğunu düşünüyorlardı. Aydınlanma tarihlerinin en büyüklerinde, örneğin, Edward Gibbon’un Roma İmparatorluğu’nun Gerileyişi ve Çöküşü’nde (Decline and Fall of the Roman Empire), aktörler insan olmaktan çok ahlakî niteliklerdir ve alınacak nihai ders şudur: Aydınlanma rasyonalistlerinin lanetlediği hurafeler, fanatizm ve dinsel inançlar, büyük ve iyi kalpli bir imparatorluğu çökertmiş tehlikeli güçlerdir ve kökleri kazınmadığı takdirde daha fazla tahribata yol açabilirler. Tarih, “örnekler yoluyla öğreten felsefe”ydi; insan doğası evrensel, değişmez ve tarih dışıydı.”
20. yüzyıl tarihçiliğine dair derinlemesine bir çalışma: “Tarihin Savunusu”
VakıfBank Kültür Yayınları (VBKY), “Tarihin Savunusu” isimli kitabı okurlarıyla buluşturuyor.
VBKY’nin tarih kitaplığı, İngiliz tarihçi Richard Evans’ın yazdığı “Tarihin Savunusu” kitabıyla genişlemeye devam ediyor. Geçmiş kültürleri, yaşam biçimlerini, olgu ve olayları anlamamız ya da onlarla anlamlı bir irtibat kurmamız konusundaki şüphelerin yoğun olduğu bir çağda Evans, “Tarihin Savunusu”yla 20. yüzyıl tarihçiliğinin önde gelen tarih metinlerine referanslar veriyor, derin içeriği ve tarzıyla bir modern klasiğe imza atıyor. Kitap, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren postmodernist eleştirinin hedefinde olan “tarihçilik” kavramını irdeliyor. Postmodernist kuramcılar ve eleştirmenler, tarihçilerin kullandıkları kategorileri ve varsayımları yeniden düşünmeye ve mesleklerini uygulama şekillerinin doğruluğunu sorgulamaya teşvik etmeleri doğru ve yerindedir ancak postmodernizm de bir teoridir. Yani diğer teoriler gibi bir yaklaşımdır ve dolayısıyla tartışmaya açıktır. Geçmişin olaylarını, nesnel ve doğrulanabilir olarak anlatmanın imkânını sorgulayan, tarih disiplinini kurgusal olmakla itham eden yazarlar ve ekoller, 1970’lerden itibaren yaygınlaşmış, birçok profesyonel tarihçiyi de etkisi altına almıştı. Richard Evans’ın kaleme aldığı bu çalışma kapsamlı içeriği ve tarzıyla modern bir klasik olmasının yanı sıra tarih disiplininin bir savunusu olma iddiasını da taşıyor.
Kitaptan:
“Çağlar boyunca tarihçiler, doğruluğun ve gerçekliğin gerekliliği üzerinde ne denli anlaşmış olurlarsa olsunlar, bunların hangi amaçlara hizmet edeceği ve olguların ne şekilde ortaya konulacağı konusunda epey farklı görüşlere sahip olmuşlardır. Orta ve Yeni Çağlarda, pek çok tarihçi işlevini, dünyada Tanrı’nın amaçlarını ortaya koyuşunun kaydedilmesi olarak görmüştür. Olaylar meydana geliyordu, çünkü son tahlilde Tanrı öyle olmasını istiyordu; insanlık tarihi iyi ve kötü doğaüstü güçlerin oyun sahasıydı. Aydınlanma’nın rasyonalist tarihçileri bunun yerine beşerî güçlere dayanan bir tarihsel açıklama tarzı koydular, ama hâlâ yaptıkları işin ahlakî bir izah bulma işi olduğunu düşünüyorlardı. Aydınlanma tarihlerinin en büyüklerinde, örneğin, Edward Gibbon’un Roma İmparatorluğu’nun Gerileyişi ve Çöküşü’nde (Decline and Fall of the Roman Empire), aktörler insan olmaktan çok ahlakî niteliklerdir ve alınacak nihai ders şudur: Aydınlanma rasyonalistlerinin lanetlediği hurafeler, fanatizm ve dinsel inançlar, büyük ve iyi kalpli bir imparatorluğu çökertmiş tehlikeli güçlerdir ve kökleri kazınmadığı takdirde daha fazla tahribata yol açabilirler. Tarih, “örnekler yoluyla öğreten felsefe”ydi; insan doğası evrensel, değişmez ve tarih dışıydı.”
KÜLTÜR - SANAT Haberleri
12.09.2025 - 16:51
13.08.2025 - 07:00
12.08.2025 - 07:00
12.08.2025 - 07:00
12.08.2025 - 07:00
09.08.2025 - 07:00
09.08.2025 - 07:00
08.08.2025 - 07:00
07.08.2025 - 10:10
07.08.2025 - 07:16